Bu tarif ile artık ben de çok lezzetli köfteler yapıyorum:-)
Nedense çok uğraşmama rağmen yaptığım köfteler istediğim gibi olmuyor, yaparken tadı ve kıvamı iyi olsa da pişerken sulanıyor, piştikten sonra da sertleşiyor. Birçok değişik tarifi, çeşit çeşit kıyma ile denememe rağmen itiraf ediyorum ki olmuyor.
Geçenlerde Williams-Sonoma kataloğunu karıştırırken bu tarife rastladım. Klasik tariflerden çok farklı olmasa da esas püf noktası ekmek içi ve süt karışımı. Bu sayede yumuşacık köfteler oldular. Sosuyla birleşince daha da lezzetlendiler. Tek başına servis edildiği gibi domates miktarını artırıp makarna sosu olarak da servis edilebilir.
Malzemeler
Köfte için:
3/4 su bardağı ekmek içi
1/4 su bardağı süt
1 kg kıyma
1 yumurta
1/4 su bardağı parmesan peyniri, rendelenmiş
1 çorba kaşığı maydanoz, ince kıyılmış
1 çorba kaşığı taze fesleğen, ince kıyılmış
1 çay kaşığı taze kekik, ince kıyılmış
2 diş sarımsak, rendelenmiş
1/2 çay kaşığı deniz tuzu
1/4 çay kaşığı taze öğütülmüş karabiber
Kızartmak için ayçiçek yağı
Sosu için:
3 çorba kaşığı zeytinyağı
3 adet domates, rendelenmiş
1 dal fesleğen
1/2 çay kaşığı deniz tuzu
1/2 çay kaşığı şeker
Hazırlanışı
- Küçük bir kasede ekmek içi ve sütü karıştırıp 10 dakika beklettim.
- Ardından büyük bir kaba kıyma, yumurta, peynir, maydanoz, fesleğen, kekik, sarımsak, tuz, karabiber ve süt ile ıslatılmış ekmek içini ekleyip iyice yoğurdum.
- Yoğrulan karışımdan ceviz büyüklüğünde köfteler hazırlayıp stretch filme sararak buzdolabında yarım saat beklettim.
- Bu arada ayrı bir tencerede zeytinyağında rendelenmiş domatesleri 10 dakika kadar sote ettim, pişmeye yakın tuz, şeker ve fesleğen ekleyip kapağını kapayıp altını iyice kıstım.
- Dolapta beklettiğim köftelerin herbir yüzünü kızgın ayçiçek yağında kızarttım ve kızaran köftelerin fazla yağını kağıt havluda bekleterek aldım.
- Kızarmış köfteleri domates sosuna ekleyip köftelerin sosu çekmesi için 5-10 dakika daha pişirdim.
- Üzerinde parmesan rendesi ile servis ettim.
Afiyet olsun...
16 Mayıs 2012 Çarşamba
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Emirgan Korusundan Laleler
Bu sene biraz geç gidebildim Emirgan Korusuna. Nisan ayının neredeyse sonuna geldiğimiz için de laleler canlılığını yitirmişti. Kimilerinin üzerine basılmış, kimileri çürümeye başlamış ve birçoğu boynunu bükmüştü. O yüzden çok fazla fotoğraf çekemedim. Ama en azından makro özelliği de bulunan yeni lensimi deneme fırsatım oldu.
Benim gibi laleleri görmeyi son ana bırakan yüzlerce kişi varmış meğer. Park o kadar kalabalıktı ki sanki İstanbul ve yakın çevredeki herkes bugünü seçmişti parka gitmek için.
Herşeye rağmen rengarenk lalelerle geçirdiğim birkaç saat bana mutluluk verdi ve bazı güzel kareler yakaladım.
İyi seyirler...
Benim gibi laleleri görmeyi son ana bırakan yüzlerce kişi varmış meğer. Park o kadar kalabalıktı ki sanki İstanbul ve yakın çevredeki herkes bugünü seçmişti parka gitmek için.
Herşeye rağmen rengarenk lalelerle geçirdiğim birkaç saat bana mutluluk verdi ve bazı güzel kareler yakaladım.
İyi seyirler...
13 Nisan 2012 Cuma
Urla'da Kısa Bir Mola
bütün nisanlar içinde
denize bakan odamda
izmir'de geçen nisan
yıllar geçse
o leylak ayını unutamam
camı açsam
leylak kokuları gelirdi
leylak kokularına doğru giderdim
şurada burada dolaşsam
geç vakit eve dönerdim
bir yağmur yağardı
çisil çisil ince ince
karanlık merdivenlerde
ayaklarıma sürünen kedim
oturur beklerdim
ellerim düğmelerimde
leylak kokularından
her neyse aklımda kalan
Necati Cumalı
Necati Cumalı'nın ''İzmir'de Geçen Nisan'' adlı şiiri ne de güzel anlatıyor İzmir'de Nisan ayını. Şimdilerde o kadar leylak kokusu duymuyoruz belki ama bugün Nisan ayının İzmir'e ne kadar çok yakıştığını bir kez daha gördük. Doğanın canlanışı ve yeşilin tüm tonlarının arasına serpiştirilmiş bilumum diğer renkler ile içimiz açıldı. Baharın o mis kokularını da içimize çektik bol bol. Güzel havanın ve yemyeşil çimlerin keyfini çıkaran tavukları, inekleri, kuzuları görünce de aslında doğaya ne kadar büyük bir özlem duyduğumuzu anladık.
Sabah erken saatlerde önce pazarın yolunu tutmuştuk. Sadece küçücük Urla enginarlarını hayal ederek gittiğim pazarda çeşit çeşit, rengarenk, tazecik ürünleri görünce hangisini alacağımı şaşırdım. Ancak İstanbul'a dönüş yolunda taşıyabileceğimiz kadarını satın alıp aklım diğerlerinde pazarı terkettim.
İskele'de deniz kenarında bir tur atmazsak eksik kalırdı.
Öğle yemeğini biraz geç bir saatte de olsa Urla'nın meşhur yemeklerinin servis edildiği Beğendik Abi'de yedik. Burası Urla çarşısında bir esnaf lokantası. Girişte soldaki tezgahta sıralanmış zeytinyağlı ya da etli yemeklerden seçip sipariş veriyorsunuz ve hepsi oldukça büyük porsiyonlarda masanıza servis ediliyor.
Zeytinyağlı enginar dolması, çalkama adındaki bir tür mücver, Urla güveci, yoğurtlu şevketibostan yaprağı tezgahtaki çeşitlerden yalnızca birkaçı. Yemek üzerine de tatlı olarak Girit böreği ve kadayıflı muhallebi servis ediliyor. Lezzet ve porsiyonlar düşünüldüğünde oldukça ekonomik bir hesap ile lokantadan ayrılıyoruz. Çıkarken Handan Hanım bu yaz Alaçatı'da bir şube açacaklarının müjdesini veriyor ve Çeşme'de görüşmek üzere diyerek vedalaşıyoruz.
Ve zamanın ilerlemesiyle istemeye istemeye dönüş yoluna koyuluyoruz...
4 Nisan 2012 Çarşamba
Nihayet Bahar Yüzünü Gösterdi!
Bu sene İstanbul kara gerçekten doydu. Şimdiye kadar senede 1-2 kez kısa süreli kar yağışı diğer tüm sıkıntılarına rağmen keyif ve heyecan veriyordu ama ne olduğunu anlamadan da çabucak bitiyordu. Ama bu kış farklıydı. Geç başladı, uzun sürdü. Tam ''artık bu son kar herhalde'' diyorduk ki ardından kısa sürede her taraf tekrar beyaza bürünüyordu. Sonlara doğru oğlum bile hevesini kaybetmiş, ''yine mi kar başladı?'' şeklinde ilgisizliğini gösteriyordu. Ne de olsa eskisi gibi kar tatili de olmuyordu artık.
Karın lapa lapa yağışı, ağaçların karla kaplanması, etraftaki beyaz örtü insana farklı duygular yaşatıyor, huzur veriyor. Bir yerlere yetişme telaşı, trafik sıkışıklığı, yetersiz belediye hizmeti, kar lastiği ya da zincir takmaksızın trafiğe çıkan araçlar olmasa koca bir kışı böyle geçirmekte hiçbir mahzur görmüyorum. Ancak bu denli büyük ve plansız büyüyen bir şehirde bu pek de mümkün değil.
Hele Şubat tatilinde gittiğimiz İzmir'den dönüş sabahı İzmir'de ani bastıran kar nedeniyle havaalanının kapanıp uçuşların iptal edilmesi bu senenin olayıydı bizim için.
Neyse ki güneş tekrar yüzünü gösterdi, hava ısınmaya, ağaçlar çiçek açmaya, doğa uyanmaya başladı. Her mevsimin ayrı güzelliği var. Soğuk ve kasvetli havadan sonra güneşin parıldaması, yüzümüze vuran o ılık hava bu sefer de farklı bir heyecan vermeye başladı.
Böyle bir havada, özellikle de hafta sonu olunca tüm İstanbul kendini sokaklara, parklara, deniz kenarlarına attı. Biz de hem çok trafiğe girmeyip hem de güneşten bir süre faydalanmak için hafta sonu Fenerbahçe Parkına gittik. Havanın ısınması, bitki ve ağaçların çiçek açması, kuşların cıvıldaması, kedi ve köpeklerin güneş alan kıyı köşelerde keyifle uzanmalarını görünce ''nihayet bahar geldi'' diyebildik bu hafta sonu.
Şimdi ilk fırsatta İstanbul Lale Festivali kapsamında Emirgan Korusuna gidip bol bol fotoğraf çekmeyi planlıyorum.
Herkese güzel günler diliyorum...
Karın lapa lapa yağışı, ağaçların karla kaplanması, etraftaki beyaz örtü insana farklı duygular yaşatıyor, huzur veriyor. Bir yerlere yetişme telaşı, trafik sıkışıklığı, yetersiz belediye hizmeti, kar lastiği ya da zincir takmaksızın trafiğe çıkan araçlar olmasa koca bir kışı böyle geçirmekte hiçbir mahzur görmüyorum. Ancak bu denli büyük ve plansız büyüyen bir şehirde bu pek de mümkün değil.
Hele Şubat tatilinde gittiğimiz İzmir'den dönüş sabahı İzmir'de ani bastıran kar nedeniyle havaalanının kapanıp uçuşların iptal edilmesi bu senenin olayıydı bizim için.
Neyse ki güneş tekrar yüzünü gösterdi, hava ısınmaya, ağaçlar çiçek açmaya, doğa uyanmaya başladı. Her mevsimin ayrı güzelliği var. Soğuk ve kasvetli havadan sonra güneşin parıldaması, yüzümüze vuran o ılık hava bu sefer de farklı bir heyecan vermeye başladı.
Böyle bir havada, özellikle de hafta sonu olunca tüm İstanbul kendini sokaklara, parklara, deniz kenarlarına attı. Biz de hem çok trafiğe girmeyip hem de güneşten bir süre faydalanmak için hafta sonu Fenerbahçe Parkına gittik. Havanın ısınması, bitki ve ağaçların çiçek açması, kuşların cıvıldaması, kedi ve köpeklerin güneş alan kıyı köşelerde keyifle uzanmalarını görünce ''nihayet bahar geldi'' diyebildik bu hafta sonu.
Şimdi ilk fırsatta İstanbul Lale Festivali kapsamında Emirgan Korusuna gidip bol bol fotoğraf çekmeyi planlıyorum.
Herkese güzel günler diliyorum...
30 Mart 2012 Cuma
Kadınbudu Köfte
Malzemeler
Köfte için:
1 kg orta yağlı dana kıyma
1 adet soğan, rendelenmiş
1 adet yumurta
1 çay bardağı pirinç, haşlanmış
1/2 demet maydanoz, ince kıyılmış
1/2 çay bardağı zeytinyağı
tuz, karabiber, kırmızı biber
Kızartmak için:
un, yumurta, ayçiçek yağı
Hazırlanışı
- Pirinci iyice yıkayıp yumuşayana kadar haşlayıp iyice süzüyorum.
- Derince bir kaba tüm malzemeleri ekleyip elimle iyice yoğuruyorum ve isteğe bağlı yuvarlak ya da elips şeklinde köfteler hazırlıyorum.
- Buzdolabında bir süre (tercihen 2-3 saat) bekletiyorum.
- Kızartmak için önce bir kaba un ve bir miktar tuz, diğer bir kaba yumurta koyuyorum.
- Köfteleri önce una ardından yumurtaya bulayıp kızgın yağda her iki yüzünü altın sarısı renge gelinceye kadar kızartıyorum.
- Patates püresi ile servis ediyorum.
Afiyet olsun...
19 Mart 2012 Pazartesi
Isırgan otu ve Ebegümeci Kavurması
Ot yemeklerime devam ediyorum... Dolapta araya hafta sonu girince unutulan ısırgan otu ve ebegümeci bulunuyordu. Her ikisini de bozulmadıklarını ümit ederek dolaptan çıkardım. Gayet taze ve canlı görünüyorlardı. İlk planım lorlu ısırgan otu böreği yapmaktı. Ebegümeciyi de yalnızca kavuracaktım. Ancak ayrı ayrı pişirmeye ve börek sarmaya vaktim olmadığından her ikisini birlikte kavurdum. Oldukça lezzetli ve hafif bir başlangıç yemeği oldu.
Malzemeler
1 demet ısırgan otu
1 demet ebegümeci
4 adet taze soğan
zeytinyağı
tuz, karabiber, kırmızı biber, şeker
Servis ederken
Sade ya da sarımsaklı yoğurt
Hazırlanışı
- Isırgan otu ve ebegümeciyi ayrı ayrı bol su ile yıkadım, sirkeli suda beklettim ve süzdüm. (Özellikle ısırgan otu adı üzerinde can yakabiliyor o yüzden eldiven kullanmak gerekiyor.)
- Seramik tavada zeytinyağında ince doğranmış taze soğanları birkaç dakika sote ettikten sonra otları, arzu edildiği kadar baharatı ve azıcık şekeri de ekleyerek arada karıştırarak kısık ateşte 15 dakika kadar pişirdim.
- Tercihe göre sade ya da sarımsaklı yoğurt ile servis edilebilir.
Afiyet olsun...
Malzemeler
1 demet ısırgan otu
1 demet ebegümeci
4 adet taze soğan
zeytinyağı
tuz, karabiber, kırmızı biber, şeker
Servis ederken
Sade ya da sarımsaklı yoğurt
Hazırlanışı
- Isırgan otu ve ebegümeciyi ayrı ayrı bol su ile yıkadım, sirkeli suda beklettim ve süzdüm. (Özellikle ısırgan otu adı üzerinde can yakabiliyor o yüzden eldiven kullanmak gerekiyor.)
- Seramik tavada zeytinyağında ince doğranmış taze soğanları birkaç dakika sote ettikten sonra otları, arzu edildiği kadar baharatı ve azıcık şekeri de ekleyerek arada karıştırarak kısık ateşte 15 dakika kadar pişirdim.
- Tercihe göre sade ya da sarımsaklı yoğurt ile servis edilebilir.
Afiyet olsun...
17 Mart 2012 Cumartesi
Kıymalı Enginar Dolması
Marketlerde enginar görünmeye başladı, beni de bir heyecan aldı. Gerçi Şubat ayıdaki İzmir ziyaretimde erken bir dönem de olsa senenin ilk enginarını tatmıştık. Normalde sera meyve ve sebze tüketmesek de İzmir enginarı olunca akan sular duruyor, afiyetle yemiştik.
İzmir enginarı deyince akla sap ve yaprakları ile bütün halde satın alınmış, evde dış yaprakları ve içindeki tüyleri temizlenmiş, kararmaması için sık sık limon ile ovulmuş ve limonlu suda bekletilmiş ve kıymalı, pirinçli bir iç ile doldurulmuş enginar dolması gelir.
Bu dolmayı hazırlaması meşakkatlidir ama yemesi çok keyifli. Etrafındaki yaprakları teker teker koparıp iki elinizle tutup dişlerinizle sıyırır ve damağınızda kalan o tada hayret edersiniz. Altı üstü yapraktır ama çok lezzetlidir. Yapraklar biter, sıra iç malzemesine gelir. Enginarın kendine has suyu ve tadı iç malzemeye geçmiştir. Onun tadı diğer dolma içlerine benzemez. En sona ise enginarın kalbi kalmıştır. Adı üzerinde.. Pişerken tüm malzemelerin lezzeti en alttaki bu kısma geçmiştir. Bunu da bitirdikten sonra yenebilecek tek yemek yeni bir enginar dolmasıdır.
Bundan 22 sene önce İstanbul'a ilk geldiğimde çanak enginarları görünce oldukça şaşırmıştım. Hoşuma da gitmişti o şekilde pişirmek ve yemek. Ne de olsa yalnız yaşayan bir üniversiteli olarak bütün haldeki enginarı temizlemek ile uğraşacak biri yoktu yanımda, iş başa düşünce de bu hali çok daha pratikti. Hem zaten İstanbul'daki enginarlar da oldukça büyük, yaprakları da sıyırmak için biraz sertti.
Açıkçası hala bana zor geliyor bu şekilde enginar pişirmek ama oğlum yaprakları dişleri ile sıyırıp tabanını yemese de içini afiyetle mideye indirdiğinden onun hatırına uğraşıyorum birkaç senedir. Bu sene işi biraz daha kolaylaştırmak adına bütün değil enginarları yarıya bölerek hazırlıyorum, bu şekilde temizlemesi oldukça kolay oluyor.
Malzemeler
4 adet bütün enginar
400 gr dolmalık kıyma
1 adet kuru soğan
1 çay bardağı pirinç
1/2 demet dereotu
1 çorba kaşığı kuru nane
Tuz, karabiber, yenibahar
Zeytinyağı
Kararmaması için:
3 adet limon
Deniz tuzu
Hazırlanışı
- Öncelikle temizlenmiş enginarların kararmaması için geniş çukur bir kaba su doldurup, içine bol miktarda deniz tuzu ve limon suyu ekliyorum.
- Enginarın dış sert yapraklarını birkaç sıra koparıyorum. Sapını 2 parmak bırakıp kesiyorum ve etrafı çok sert olduğundan biraz inceltiyorum. Enginarı uç kısmından düz bir şekilde kesiyorum. Yaptığım her işlem sonrasında kararmamaları için enginarları limon ile ovuyorum.
- Enginarı bıçakla dikey olarak ikiye ayırıyorum. Bir kaşık yardımıyla dibindeki tuyleri çıkarıyorum. Yine limonla ovup limonlu ve tuzlu suya bırakıyorum. Enginar yüzeye çıktığından bir tabak ya da kapak yardımıyla enginarın tamamen suyun içinde olduğundan emin olmak gerekiyor.
- Tüm enginarları bu şekilde temizledikten sonra iç malzemeyi hazırlamaya başlıyorum.
- Derince bir kapta kıyma, ince kübik doğranmış soğan, iyice yıkanmış pirinç, ince kıyılmış dereotu, kuru nane, tuz, karabiber, yenibahar, zeytinyağını ve bir miktar suyu iyice karıştırıyorum.
- Enginarları ve özellikle yaprakların içini bol su ile yıkayıp süzdükten sonra iç malzemeyi doldurup dibine maydanoz, dereotu, nane saplarını dizdiğim tencereye yerleştiriyorum. Yaprakların içine de doldurup farklı bir sunum yapılabilir.
- Üzerine enginarları tamamen kaplamayacak kadar su ve biraz zeytinyağı ekleyip, önce bir tabak ya da küçük bir kapak ile bastırıp, ardından kapağını kapayarak yaklaşık 25-30 dakika kısık ateşte pişiriyorum. Enginarların üzerini asma yaprağı ile kapayarak pişirebilir ve lezzetine lezzet katabilirsiniz.
Oldukça doyurucu, yemesi de bir o kadar eğlenceli bu yemek için afiyet olsun...
İzmir enginarı deyince akla sap ve yaprakları ile bütün halde satın alınmış, evde dış yaprakları ve içindeki tüyleri temizlenmiş, kararmaması için sık sık limon ile ovulmuş ve limonlu suda bekletilmiş ve kıymalı, pirinçli bir iç ile doldurulmuş enginar dolması gelir.
Bu dolmayı hazırlaması meşakkatlidir ama yemesi çok keyifli. Etrafındaki yaprakları teker teker koparıp iki elinizle tutup dişlerinizle sıyırır ve damağınızda kalan o tada hayret edersiniz. Altı üstü yapraktır ama çok lezzetlidir. Yapraklar biter, sıra iç malzemesine gelir. Enginarın kendine has suyu ve tadı iç malzemeye geçmiştir. Onun tadı diğer dolma içlerine benzemez. En sona ise enginarın kalbi kalmıştır. Adı üzerinde.. Pişerken tüm malzemelerin lezzeti en alttaki bu kısma geçmiştir. Bunu da bitirdikten sonra yenebilecek tek yemek yeni bir enginar dolmasıdır.
Bundan 22 sene önce İstanbul'a ilk geldiğimde çanak enginarları görünce oldukça şaşırmıştım. Hoşuma da gitmişti o şekilde pişirmek ve yemek. Ne de olsa yalnız yaşayan bir üniversiteli olarak bütün haldeki enginarı temizlemek ile uğraşacak biri yoktu yanımda, iş başa düşünce de bu hali çok daha pratikti. Hem zaten İstanbul'daki enginarlar da oldukça büyük, yaprakları da sıyırmak için biraz sertti.
Açıkçası hala bana zor geliyor bu şekilde enginar pişirmek ama oğlum yaprakları dişleri ile sıyırıp tabanını yemese de içini afiyetle mideye indirdiğinden onun hatırına uğraşıyorum birkaç senedir. Bu sene işi biraz daha kolaylaştırmak adına bütün değil enginarları yarıya bölerek hazırlıyorum, bu şekilde temizlemesi oldukça kolay oluyor.
Malzemeler
4 adet bütün enginar
400 gr dolmalık kıyma
1 adet kuru soğan
1 çay bardağı pirinç
1/2 demet dereotu
1 çorba kaşığı kuru nane
Tuz, karabiber, yenibahar
Zeytinyağı
Kararmaması için:
3 adet limon
Deniz tuzu
Hazırlanışı
- Öncelikle temizlenmiş enginarların kararmaması için geniş çukur bir kaba su doldurup, içine bol miktarda deniz tuzu ve limon suyu ekliyorum.
- Enginarın dış sert yapraklarını birkaç sıra koparıyorum. Sapını 2 parmak bırakıp kesiyorum ve etrafı çok sert olduğundan biraz inceltiyorum. Enginarı uç kısmından düz bir şekilde kesiyorum. Yaptığım her işlem sonrasında kararmamaları için enginarları limon ile ovuyorum.
- Enginarı bıçakla dikey olarak ikiye ayırıyorum. Bir kaşık yardımıyla dibindeki tuyleri çıkarıyorum. Yine limonla ovup limonlu ve tuzlu suya bırakıyorum. Enginar yüzeye çıktığından bir tabak ya da kapak yardımıyla enginarın tamamen suyun içinde olduğundan emin olmak gerekiyor.
- Tüm enginarları bu şekilde temizledikten sonra iç malzemeyi hazırlamaya başlıyorum.
- Derince bir kapta kıyma, ince kübik doğranmış soğan, iyice yıkanmış pirinç, ince kıyılmış dereotu, kuru nane, tuz, karabiber, yenibahar, zeytinyağını ve bir miktar suyu iyice karıştırıyorum.
- Enginarları ve özellikle yaprakların içini bol su ile yıkayıp süzdükten sonra iç malzemeyi doldurup dibine maydanoz, dereotu, nane saplarını dizdiğim tencereye yerleştiriyorum. Yaprakların içine de doldurup farklı bir sunum yapılabilir.
- Üzerine enginarları tamamen kaplamayacak kadar su ve biraz zeytinyağı ekleyip, önce bir tabak ya da küçük bir kapak ile bastırıp, ardından kapağını kapayarak yaklaşık 25-30 dakika kısık ateşte pişiriyorum. Enginarların üzerini asma yaprağı ile kapayarak pişirebilir ve lezzetine lezzet katabilirsiniz.
Oldukça doyurucu, yemesi de bir o kadar eğlenceli bu yemek için afiyet olsun...
13 Mart 2012 Salı
Turp Otu Salatası
Uzun bir süredir böyle ot alışverişi yapmamıştım. Önümde sıra sıra dizilmiş ısırgan otu, ebegümeci, turp otu, hardal otu, kuzukulağı, arapsaçı gibi birçok yeşilliği bir arada görünce dayanamayıp birer demet alıp eve geldim. Çeşit bu kadar çok olunca hepsi ile salata yapmak yerine değişik tarifler denemeyi düşünüyorum. Salatası dışında kavurmasının, omletinin, zeytinyağlısının, kıymalısının, böreğinin de lezzeti çok güzel oluyor. Ot diyerek geçmemeli, hem lezzeti hem de sayısız faydası ile yaşasın otlar!
Bugün en basitiyle başladım ve turp otunun hızlıca salatasını yaptım.
Malzemeler
500 gr turp otu
4 çorba kaşığı zeytinyağı
1 limon suyu
1 çay kaşığı tuz
Hazırlanışı
- Turp otunun yapraklarını kalın saplarından ayırarak bol su ile yıkıyorum. Sirkeli suda 10 dakika bekletip süzüyorum.
- Otları kaynar suyun içinde 5 dakika haşlıyorum, suyunu süzüp hemen soğuk suyun içine atıyorum. Bu sayede hem pişmesini durduruyorum hem de renginin kararmamasını sağlıyorum.
- Bir kasede zeytinyağı, limon suyu ve tuzu karıştırarak sosunu hazırlıyorum.
- Yemeden hemen önce sosunu ekleyerek servis ediyorum.
Afiyet Olsun...
Bugün en basitiyle başladım ve turp otunun hızlıca salatasını yaptım.
Malzemeler
500 gr turp otu
4 çorba kaşığı zeytinyağı
1 limon suyu
1 çay kaşığı tuz
Hazırlanışı
- Turp otunun yapraklarını kalın saplarından ayırarak bol su ile yıkıyorum. Sirkeli suda 10 dakika bekletip süzüyorum.
- Otları kaynar suyun içinde 5 dakika haşlıyorum, suyunu süzüp hemen soğuk suyun içine atıyorum. Bu sayede hem pişmesini durduruyorum hem de renginin kararmamasını sağlıyorum.
- Bir kasede zeytinyağı, limon suyu ve tuzu karıştırarak sosunu hazırlıyorum.
- Yemeden hemen önce sosunu ekleyerek servis ediyorum.
Afiyet Olsun...
8 Ocak 2012 Pazar
Balkabaklı Kek
Balkabağı deyince birçoğumuzun aklına ilk önce balkabağı tatlısı geliyor. Gerçekten de doğru seçilmiş bir kabak ve ölçüsünde şeker ile kısık ateşte yavaş yavaş pişmiş bir kabak tatlısına hayır demek zor, bir de kaymak ve ceviz ile birleşince yemeye doyum olmuyor.
Yemesi güzel ama kalorisi nedeniyle sonrasında pişman olmamak için mümkün olduğunca evde pişirmeyip zaman zaman dışarıda tek porsiyon şeklinde tüketmeyi tercih ediyoruz. Durum böyle olunca da maalesef balkabağı tüketimimiz oldukça düşük oluyor.
Halbuki balkabağı birçok besin kaynağı içermesinin yanında bol da lifli bir meyvedir ve bolca tüketilmelidir. Bu yüzden geçen seneden beri farklı tarifler denemeye başladım, balkabağı püresi, balkabağı çorbası, balkabaklı tart ve balkabaklı kek gibi...
Balkabaklı kekin malzemeleri, kıvamı ve tadı havuçlu keke benziyor. O yüzden havuçlu kek seviyorsanız buna da bayılacaksınız.
Malzemeler
2 1/3 su bardağı un
2 çay kaşığı kabartma tozu
2 çay kaşığı karbonat
2 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı hindistan cevizi rendesi
1 çay kaşığı tuz
2/3 su bardağı kavrulmuş ceviz
1 3/4 su bardağı balkabağı püresi (tarif için bakınız)
1 su bardağı beyaz şeker
1 su bardağı esmer şeker
1 su bardağı kanola yağı
4 yumurta
Hazırlanışı
- Cevizleri yağsız bir tavada birkaç dakika kavurdum ve ılıması için bir kenara bıraktım.
- Fırını 180 dereceye ayarladım ve kek kalıbını iyice yağladım.
- Bir kapta un, kabartma tozu, karbonat, tarçın, hindistan cevizi rendesi ve tuzu eleyerek karıştırdım.
- Bu karışıma elimle çok küçültmeden parçaladığım cevizleri ekledim.
- Başka bir kapta balkabağı püresi, beyaz ve esmer şeker ve yağı blender ile çırptım.
- Yumurtaları teker teker her seferinde çırparak bu karışıma ekledim.
- Islak karışıma 3 seferde ve her seferinde tahta kaşıkla karıştırarak kuru karışımı ekledim.
- Karışımı kek kalıbına döktüm ve 40-45 dakika pişirdim.
- Kürdan ucu ile test ettikten sonra kalıbı fırından çıkararak 15 dakika beklettim ve tel üzerine ters çevirerek soğuması için bıraktım.
- Elenmiş pudra şekeri ile servis ettim.
* Her zamanki gibi su bardağı olarak verdiğim ölçüler cup, çay kaşığı olarak verdiklerim ise teaspoon ölçüleridir.
** Vermiş olduğum tarifi Williams-Sonoma internet sitesindeki tariften uyarladığımı da belirtmek istiyorum.
Afiyet Olsun...
Yemesi güzel ama kalorisi nedeniyle sonrasında pişman olmamak için mümkün olduğunca evde pişirmeyip zaman zaman dışarıda tek porsiyon şeklinde tüketmeyi tercih ediyoruz. Durum böyle olunca da maalesef balkabağı tüketimimiz oldukça düşük oluyor.
Halbuki balkabağı birçok besin kaynağı içermesinin yanında bol da lifli bir meyvedir ve bolca tüketilmelidir. Bu yüzden geçen seneden beri farklı tarifler denemeye başladım, balkabağı püresi, balkabağı çorbası, balkabaklı tart ve balkabaklı kek gibi...
Balkabaklı kekin malzemeleri, kıvamı ve tadı havuçlu keke benziyor. O yüzden havuçlu kek seviyorsanız buna da bayılacaksınız.
Malzemeler
2 1/3 su bardağı un
2 çay kaşığı kabartma tozu
2 çay kaşığı karbonat
2 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı hindistan cevizi rendesi
1 çay kaşığı tuz
2/3 su bardağı kavrulmuş ceviz
1 3/4 su bardağı balkabağı püresi (tarif için bakınız)
1 su bardağı beyaz şeker
1 su bardağı esmer şeker
1 su bardağı kanola yağı
4 yumurta
Hazırlanışı
- Cevizleri yağsız bir tavada birkaç dakika kavurdum ve ılıması için bir kenara bıraktım.
- Fırını 180 dereceye ayarladım ve kek kalıbını iyice yağladım.
- Bir kapta un, kabartma tozu, karbonat, tarçın, hindistan cevizi rendesi ve tuzu eleyerek karıştırdım.
- Bu karışıma elimle çok küçültmeden parçaladığım cevizleri ekledim.
- Başka bir kapta balkabağı püresi, beyaz ve esmer şeker ve yağı blender ile çırptım.
- Yumurtaları teker teker her seferinde çırparak bu karışıma ekledim.
- Islak karışıma 3 seferde ve her seferinde tahta kaşıkla karıştırarak kuru karışımı ekledim.
- Karışımı kek kalıbına döktüm ve 40-45 dakika pişirdim.
- Kürdan ucu ile test ettikten sonra kalıbı fırından çıkararak 15 dakika beklettim ve tel üzerine ters çevirerek soğuması için bıraktım.
- Elenmiş pudra şekeri ile servis ettim.
* Her zamanki gibi su bardağı olarak verdiğim ölçüler cup, çay kaşığı olarak verdiklerim ise teaspoon ölçüleridir.
** Vermiş olduğum tarifi Williams-Sonoma internet sitesindeki tariften uyarladığımı da belirtmek istiyorum.
Afiyet Olsun...
Balkabağı Püresi
Kek, çorba gibi balkabaklı tariflerimde kullanmak üzere balkabağı püresi hazırlıyorum...
Yakaşık 1.5 kg kabukları soyulmuş ve kübik doğranmış balkabağını yağlı kağıtla kaplı fırın tepsisine diziyorum. Aralarına karanfil ve çubuk tarçın yerleştiriyorum ve üzerine hindistan cevizi rendesi serpiyorum. Önceden ısıtılmış 150 derece turbo fırında yumuşayıncaya kadar 1 saat kadar pişiriyorum. Fırından çıkardıktan sonra çatalla ya da mutfak robotuyla püre haline getiriyorum.
Hemen kullanmayacaksam havası iyice alınmış buzdolabı poşetiyle buzlukta muhafaza ediyorum.
Afiyet olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)